Merhaba yeni ben,
Bu mektubu okuyorsam, hayattan vaz geçmediğimdendir.
Sonu hiç bilinmeyen bir yolculuktu karantina günleri. Binlerce yıldızın arasında sahipsizce savrulan mekiğin içinden, kara deliği arayan bir astronot. Yer çekimi olmadan yemek yemek, yazı yazmak, tuvalete gitmek gibi. Mekiğin bir ucundan diğerine süzülerek hareket eden bedenlerin, haftanın her günü için ayrılan yemek kutularına bakıp, şimdi dünyada olmak vardı dediğini duydum defalarca. Her yerden, herkesten soyutlanmış. Kendi gerçekliğinin arayışında siluetler. Dış görünüşün hiçbir önemi yok. Beyazı çıkmış saçlarımı kimse görmüyor. Tırnaklarım ojesiz, yüzüm makyajsız. Yataktan kalktığım gibi yine yatağa giriyorum. Tavşan uykusundayım. Mekiği teğet geçen gök taşlarının vızıltısı tüylerimi diken diken ediyor. Birinin bize çarpması an meselesi. Korkuyorum. Endişelerimin üzerine yalancı bir tül örtüyorum; dünyaya dönmüşüz ve dünya unuttuğumuz kadar güzelleşmiş. Uçsuz bucaksız ormanlar, yemyeşil göletlerde son bulan şelaleler, dişisine kur yapan cennet kuşları, akasyalar, erguvanlar, bereketli tarlalar, yakan top oynayan çocuklar, birbirini seven, kollayan insanlar, dürüstlük… Yatağında uyuyakalmış yoldaşımın okuduğu kitap elinden kurtuluyor, mekiğin içinde havalanıyor, havalanıyor, havalanıyor. Sayfaların arasından bir fotoğraf çıkıyor. Kumsalda, yeşil şezlongda oturmuş denizi seyreden esmer bir kadın. Gözleri uzak kıyılara dalmış. Bir sonra ki yaz, o kıyılarda beyaz çakıl taşları topladığını hayal ediyor. O kadının yerinde olmayı istiyorum. Bir damla gözyaşı akıyor yanağımdan, mercek olup kadının yüzüne yerleşiyor. Her biri bir hatırayı anlatan kaz ayaklarını seçiyorum. Hatıralarımı anlatabileceğim insanlar uzaktalar diye hayıflanıyorum. Herkesten, her yerden soyutlanmış.
Yeniden doğmak gibi olacak dünyaya dönmek. Pembe, kelebek şeklindeki çerçeveli gözlüğü geri dönüşüme atıp, ayakları yere basan, ağır başlı, koyu renk çerçeveli bir gözlük takacağım. Daha sıkı sarılacağım hayata, sevdiklerime.
Sağlıcakla,
Peyman
Okura Not: Bu kısa mektup, Nisan 2020’de, henüz Türkiyem için salgının başları denebilecek zamanlarda katıldığım Yekta Kopan’la Evde Kal Öykü Yaz Atölyesi’nin ödeviydi. Üzerinden sekiz ay geçti ve biz hâlâ evdeyiz. Yukardaki hayalim hiç değişmedi. Ama en büyük arzum, maskesiz bir yaşam ve sevdiklerime doyasıya sarılmak. Leo Buscaglia’yı pek severim bu yüzden. Dokunmanın çok insanca bir his olduğunu, insanların dokunarak birbirlerine enerjilerini geçirdiğini, birbrlerini hissettiklerini söyler. Yeniden seyahat etmek özlediklerimde üçüncü sırada. Ben ki bavul yapmaktan nefret ederim, güle oynaya hazırlayacağım bavulları özledim. Bavulun üzerine konan sırt çantasını, içinden el sallayan kitabımla, gideceğim yerle ilgili aldığım bilgisayar çıktılarıyla, fotoğraf makinemle, pasaportumla hadi biz hazırız diye beni kışkırtan tüm seyahat detaylarını görmeyi özledim.

Ne kadar güzel, kalbe dokunan, hayal ama gerçek, kelimelerin özenle dokunduğu kısa bir öykü. Keyifle okudum..
Sevgiler
Bilgen
BeğenLiked by 1 kişi
Bilgen’ciğim çok teşekkür ederim bu güzel yorum için. Aslında gelecekten, salgının ilk etabı için mektup demek daha doğru olurdu. Artık duygular bundan da öte, tarifsiz, sınırsız bir sınırlılık içinde hepimizi büyük değişimlere sürüklüyor. Tek arzumuz sağlıklı kalmak.
Sevgilerimle 😘
BeğenBeğen
İçi özlemle dolu bir kadın. Hiç bir eksiği yok, ama hareketi kısıtlanmış. Dünyası geniş olana bu kısıtlılık iyice dokunur ya o da öyle hissediyor olmalı. Yapacak çok şeyi var, hepsini harekete göre planlamış. Ya hareketsizlik, sessizlik, ulaşamayış, uzanamayış. Bunlar alışık olunan değil. Alışık olandan vazgeçmek mümkün olsaydı? Olmasa daha iyi diye düşünüyor kadın. Olmasın da. Bitişi düşlerken yaş alıyor günlerden. Günler ekleniyor birbirine.
Eline yüzük takmalı, kırlaşan telleri kapatmalı, hafif bir ruj ve en sevdiği kazağı ile bakmalı aynaya. Yepyeni bir güne merhaba. Ne olursan ol, ben yaşıyorum ya. Sen yaşıyorsun ya. Ne güzel bir görüntü yansıdı kendi gözlerime, onun gözlerine. Ne olursa olsun, kadın yaşıyor ya…
BeğenLiked by 1 kişi
Gelecekten mektuba, geçmişten cevap gibi olmuş. Benim yazımla, sizinki birbirini tamamlamış. Evet aslında hep bu duygularla devam ediyoruz hayata. Hayatı göğüslemek için tam da sizin ifade ettiğiniz gibi, roman içindeki en bakımlı ve hayata bağlı karakter oluveriyoruz. Aynanın önüne çöküp, bezgin ve umutsuz kadından bakımlı, dirayetli, umutlu bir kadın yaratıyoruz.
Yaşamlarımızda bizi parlak ve güçlü ışığı ile aydınlatan siz idollerimiz olmasanız, belki de yolumuzu kaybederdik.
Sevgilerimle Nur Hocam 😊
BeğenBeğen