KASIM YAĞMURU – Audur Ava Olafsdottir

Soğuk sonbahar, kalın kazaklar, yağmurlar, ağaçsız, ıssız, dairesel bir otoban, bir kadın ve bir çocuk, Kasım Yağmurları’nın çatısı altında buluşuyor. İlk etapta, kadın kahramanımızın anlatımı ile aynı gün içinde kocası ve sevgilisi tarafından terk edildiğini öğreniyoruz. Ağzındaki peyniri tilkiye kaptıran karga intibası uyandırsa da, aslında evliliğin üzerine örttüğü hantal yorganı kaldırmak için eşyalarını, evi terk edip hamile sevgilisinin yanına taşına kocasına verdiğini öğreniyoruz. Verdikçe rahatlıyor, verdikçe hafifliyor. Zen felsefesiyle ruhunu eskilerden arındırıyor. Yepyeni bir yolculuk, yeni bir hayat arayışında, kahramanımıza, zor bir hamilelik geçiren ve ikiz bebek bekleyen dostu Audur’un küçük oğlu da eşlik ediyor. Aslında ufak Tumi’nin de bu yolculukta bir görevi var. Çocuk sahibi olmaktan korkan ve kocasını da çocuk istemediği için kaybettiğini düşünen kahramanımıza, çocuk sahibi olmanın çekilmeyecek kadar zor olmadığını göstermek. Bir çocuğun verdiği içsel mutluluk, sorumluluk bilinci bir kadının yaşayabileceği en özel deneyim.

Kocası ve sevgilisi tarafından kıymeti bilinmeyen kahramanımızın, işitme engelli dört yaşındaki Tumi ile yaptığı yolculukta yeniden kendine güveni artar. Kendine güvenen insan dik durur zorlukların üstesinden gelir, hatta güzelleşir. Eski koca ve sevgili yeniden şanslarını denemek isterler. Ama süt çoktan kaynamış ve nefis bir yoğurt olmak üzere mayalanmaktadır. Yolculuk yeni insanlar, yeni olaylar, yeni deneyimleri beraberinde getirirken, ekseninin dışından bakarak geçmişi farklı değerlendirmesine olanak sağlar. Gelecek ise, kütüphanede okunmayı bekleyen pek çok kitap gibi kahramanımızı heyecanlandırmaktadır.

Kitabın son bölümünde, balık pazarında balina bulmamız halinde bifteğini yapalım diye tarif de vermiş yazarımız 🙂

ÇERÇEVE – GEÇİŞ – ÖVGÜ Rachel Cusk

2003 yılında Granta’nın “En İyi 20 Genç Britanyalı Yazar” listesinde yer alan Rachel Cusk “yok edilmiş bakış açısı tekniği” ile yazdığı Çerçeve, Geçiş ve Övgü isimli üçlemesiyle romanda özgün bir tarz yaratmış.

Her üç romanın ana karakteri Faye, boşanmış ve iki oğlu ile yaşayan İngiliz bir yazar. Zaten Faye hakkında bildiklerimiz de az çok bununla sınırlı. Çünkü Cusk, romanlarında kurguyu, Faye’in üç farklı zaman diliminde kısa sürelerle tanıştığı insanların hikâyelerini dinlemesi üzerine yapmış. Aslında buradan da dinlediği hikâlerden Faye’in bir yazar olarak beslendiği varsayımında bulunabiliriz. Yani Faye romanları için argüman oluşturuyor.

Üçlemenin ilk romanı Çerçeve, Faye’in eğitmen olarak Atina’da bir yaz okulundaki okuma-yazma atölyesine katılmasını anlatıyor. Uçak yolculuğundan itibaren Faye, koltuk komşusu, atölye katılımcıları ve Atina’da buluştuğu arkadaşlarının kendisine anlattığı hikâyeleri dinliyor. Aşklar, aldatılmalar, yalnızlıklar, boşanmalar, ebeveynlerin çocuklarıyla ilgili sorunları gibi aslında Faye’in hayatıyla bir noktada kesişen bilgiler.

Geçiş isimli ikinci romanda Faye, oğulları ile birlikte Londra’da bir ev satın alıyor. Evin tadilatı esnasında oğulları babaları ile kalıyorlar. Bu süreçte Faye’in alt kat komşusu, buluştuğu birkaç arkadaşı ile arasında geçen diyalogları daha çok karşısındaki insanların hikâyeleri üzerinden aktarıyor. Burada çok da az olsa kendi çocukları ile diyaloglarını da okuyoruz. Başkalarının hikâyeleri aslında biraz da kendi hikayesi… Yalnızlık, bağlanma, sorumluluk, aile, kader konuştuğu kişilerin olduğu kadar Faye’in de meseleleri…

Üçlemenin son kitabı Övgü’de ise Faye, Amsterdam’daki bir edebiyat festivaline gider. Festival süresince görüştüğü yayıncılar, çevirmeni, editörü, bir hayranı, gazeteciler ile sanat ve edebiyat, aile, evlilik, adalet ve özgürlük üzerine konuşmalar yapar. Üçüncü romanda da Faye’in hayatından çok az kesit görüyoruz.