Kafka ve Milena Jesenska Prag’da bir kafede tanışırlar. Yaşadığı Viyana’ya dönen Milena Kafka’ya eserlerini Çekçe’ye çevirmek istediğini bildiren bir mektup yazar. Bu mektup aralarında doğacak bir aşkın kıvılcımı olur ve iki yıl sürer. Bu süreçte birbirlerini sadece bir iki defa görürler. Milena da Kafka gibi veremdir. Mektuplarının ağırlıklı konusu da zaten hastalıkları ve onun getirdiği olumsuz yaşam koşullarıdır. Dönemin politik olaylarından, sanatçılarından da yine mektuplarında bahsederler. Biz okurlar sadece Kafka’nın Milena’ya yazdığı mektupları okuyoruz bu kitapta. Çünkü Milena bu mektupları Kafka’nın ölümünden sonra onun yakın dostu ve yayımcısı Max Brodo’ya verir. Milena’nın yazdığı mektupların akıbeti ise bilinmemektedir.
“Aldığın çiçekler için çok üzgünüm, o kadar üzgünüm ki ne tür çiçekler olduğunu bile okuyamadım. Şimdi senin odanda duruyorlar. Eğer gerçekten odandaki gardırobun yerinde olsaydım, gündüz kendimi bir şekilde odanın dışına atar ve en azından çiçekler solana kadar salonda dururdum. Hayır, bu hiç de hoş değil. Ve o kadar uzakta ki her şey ama hâlâ odanın kapısının kolunu görebiliyorum, bana gözlerimin önündeki mürekkep hokkası kadar yakın.”
“Seni seviyorum işte, budala, deniz dibindeki çakıl taşı nasıl sevilip, sarmalanır, ona bağlanılırsa ben de sana öyle bağlıyım.”
“Yanımda yürüyordun, bir düşünsene, yanımdaydın!”