
Sinop – Fotoğraf PeymanÜnalsınGökhan

Sino Cezaevi Sabahattin Ali’nin Koğuşu – Fotoğraf PeymanÜnalsınGökhan
Taka, Gerze’ye doğru ilerliyor usulca. Gözlerimi kısarak baksam da, balıkçının güneşten kararmış yüzünde, günün getirisinden memnun olup olmadığını anlatan bir ifade yakalayamıyorum. Dudaklarının arasına sıkıştırdığı sigaranın dumanını seçiyorum hayal meyal. Gözlerini pruvaya dikmiş, aklı başka yerlerde. Karadeniz’in hiddetine kaptırdığı kardeşlerine özlemi belki gözlerini buğulandıran. Belki de yakın çevresinden tanıdığı, gençlik yıllarını cezaevinin nemli duvarları arasında geçirmiş milletini, ulusunu seven insanlar.

Sinop – Fotoğraf PeymanÜnalsınGökhan
Yemek hazır oluncaya kadar taze demlenmiş çayı dayar kocasının önüne. Bardak bardak içer balıkçı. Yokluğunda tek özlediği çaymış gibi. İnce belli minik bardakta tavşankanı çay davetkâr, yorgunluğunu unutturur. Arkasına yaslanır sedirde. Bağdaş kurar oturur yemek hazır olana kadar. Ağustos böcekleri öter tepeyi saran katırtırnaklarının arasında. Birazdan hava kararacak, hafif bir serinlik saracak Sinop tepelerini. Denizden gelen rüzgâr balıkçıya fısıldayacak; erken ayrıldın bugün. Karımı, çocuklarımı, evimi özledim diyecek balıkçı. Onu anlayıp anlamadıklarını bilemeyecek. Önemli değil zaten, bunu ben biliyorum, yeter diyecek sessizce.
Karısı sofraya çağıracak birazdan. Hamsili pilav yapmış. Ziyafet var bu gece evde. Kocası balıktan her döndüğünde, onun sevdiği yemekleri pişirir. Onu mutlu ederken, denizden dönmesini kutlarlar içten içe. Çocuklar okulu anlatır. Kızı hırslı. Doktor olacağım der durur. Oğlan balıkçı olacak belli. Ama istemez balıkçı ile karısı. Okusun diye dualar ederler. Güneşin yanığı ile yaşlanmış cildi olmasın, kalem tutmaktan nasırlaşmış elleri olsun diye arzularlar.
Yemekten sonra beyaz ampul ışığında aydınlanmış serenderin içinde balıkları ayıklamaya başlarlar. Buzdolabından çıkan üç kasa balık, yığın olur önlerinde. Kurtlanmasın diye hamsileri ayıklamak lazım. Yarına çıkmaz bunlar. Konu komşuyu da mutlu ederler akşam akşam. Köy sakinlerinin evlerinde bir telaş başlar. Kimi acılı türküler çığırır, kimi dalıp gider önünde yığılan balık bağırsaklarına.

Sinop Cezaevi – Fotoğraf PeymanÜnalsınGökhan
Hiç bilmedi orada yıllarını geçirenler; çekilen tüm acılar için açan bir geven oldu duvarları arasında. Fışkırdılar özgürlüğe. Pembe, mor asıldılar duvarlara. Gün geldi şiir oldular. Hükümlüler söyledi hüzünle. Gün geldi yanan şehrin ahşap evlerine asıldılar, can vermek istercesine. Akan gözyaşlarının ilacı oldular. Dağlardan kopup gelen kekik kokusuna karıştı ruhları.
Herkes kendi düşüncesine gark olmuşken bitti hamsiler. Yıkandı çeşmenin altında. Artık serilmeye hazır serenderde. Kurumaya bırakılan çaya yarenlik edecekler.
Balıkçı yorgun. Yatmaya gidiyor odasına. Karısı kıyafetlerini yıkıyor. Pantolonuna yapışan balık pullarını kazıyor tırnaklarıyla. O da yorgun. Ama mutlu. Kocasının eve döndüğü her akşama duacı. Çocuklar çoktan yatmış. Uyku arasında konuşmaları duyuluyor ufak kızın. “Daha yukarı, daha yukarı” diyerek babasıyla uçurtma uçuruyor.
Şen kahkahalar bölüyor hayallerimi… Otuz seneyi deviren dostluğun kahkahaları bunlar. Anlatacak ne çok anı var. Suskunluklara yer yok bu hafta sonu. Konuşacak konu bitmez zaten. Yasaklı kelimeler seçiliyor. Gözlere hüzün pompalayan kelimelere yer yok. Söyleyenin vay haline. Dostluk böyle bir şey; kızdığını da söyleyeceksin, alındığını da. Rakı kadehlerini tokuştururken “ne iyi yaptık da geldik” diyeceksin. “Çok güzel bir tatildi, yine yapalım” diye sözleşeceksin. “Güzel tatil anılarına bir yenisini ekledim sayenizde” diye itirafta bulunacaksın. Bir sonraki rotayı belirlemek için alternatifler sunacaksın. Dostluğa kalkacak kadehler!
Peyman Ünalsın Gökhan