Güneşli bir Çarşamba sabahı, çok da aceleci olmayan bir bebek, bulunduğu karanlık ve ıslak ortamdan, binbir renkte ve çeşitte insanın yaşadığı acayip bir dünyaya elini uzattı. Onu görenler, minikliği karşısında şaşırdılar. Zirâ ufak tefek annesinin karın çevresini öyle genişletmişti ki, bebeğin irice doğacağına kani olmuştu insanlar. Lâkin annenin bebeğini beslediği kordon, elinden birşey gelmeyecek şekilde dardı. Annenin, bebeği gelişsin diye yediği bütün cevizler, kayısılar, fındıklar bebeğe ulaşamadan annenin bedeninde mahpus kalıyordu. Bebek yavaşça gelişirken, anne hızla genişliyordu.
Narkozdan uyanan anneye bebeğinin ufacık olduğu müjdesini (!) veren hasta bakıcı, incecik bir damla göz yaşının annenin gözlerinden ensesine kadar indiğini göremeden asansöre bindi. Doğumhane soğuktu. Merakla bebeğini görmeyi bekleyen anne, ince çarşafın altında titriyordu. Biraz sonra bir hemşire geldi ve anneyi odasına çıkardı. Etrafında bir sürü şen şakrak göz vardı. Neşeli sözcükler havada uçuşuyordu.
Anne bebeği ile tanışacağı ânı bekliyordu sabırsızlıkla. Otuzsekiz buçuk haftalık hayatının her saniyesini birlikte geçirdiği, sadece kendine sakladığı minik varlığın neye benzediğini merak ediyordu.
Bebek de onca hafta boyunca kendisine bedeninde yer veren, sıcaklığı ile çevreleyen o kadınla tanışmak için sabırsızlanıyordu. Bebeklere aşina genç hemşire, kendisini kucağına alıp bebek odasından çıktığında arkadan ağlaşan diğer yeni doğanların sesleri geliyordu. Kimi açlıktan, kimi pisliğinden tiksindiği için, kimi anne özleminden, kimi şımarıklıktan avaz avazdı.
En nihayet birbirlerine kavuştuklarında, karanlık ve boş odada spot ışığıyla aydınlatılmış gibi sadece ikisi vardı. Sımsıkı sardı anne yavrusunu. Kalbi heyecanla atıyordu. Bebek gözlerini açtı. Sonunda annesini gördüğüne o da çok sevinmişti. Başını koluna gömdü iyice. Kalbinin sıcak atışlarını duyuyordu. Anne burnunu minik yavrusunun boynuna yaklaştırdı. Bebek kokusunu çekti ta genzinin derinliklerine kadar. Ağzıyla annesinin memesini aradı bebek. Vücudunda hissettiği bir takım gariplikler vardı. Bunun açlık olduğunu bile bilmiyordu. Herşeyi öğrenecekti yavaş yavaş. Bu sevecen bakışlı kadın öğretecekti ona.
Anne, kucağındaki güzeller güzeli bebeği doyurmak için hemşireden yardım istedi. Onun da öğrenecekleri vardı elbet. Bebek beceriksizce memeyi yakalamaya, anne beceriksizce memesini yavrusunun ağzına vermeye çalışırken aralarında kurulan o kuvvetli bağın ilk ilmeğini atıyorlardı. Odayı saran bebek kokusu daha yıllarca burnunun ucunda asılı kalacaktı annenin. Teninin yumuşaklığı parmaklarında, minik ellerinin ve ayaklarının güzelliği hep gözlerinin önünde olacaktı.
Anne için hayatının en güzel günü, oğluyla tanıştığı gündü.
Peyman Ünalsın Gökhan
Peyman’cığım,Emre’ye nice sağlıklı ,mutlu yaşlar diliyorum….😘❤️
BeğenBeğen
Çok teşekkürler Aysun’cuğum. İlettim Emre’ye de 😘
BeğenBeğen