
Çıkmak istiyorum.
Bir yol olmalı, durdurmanın.
Birazdan unutacağım. Biliyorum.
Unutmayı durduramıyorum.
Her şeyi yazmalıyım, her şeyi, bir an önce.
Unutmadan hemen önce.
———————
Biliyorum.
Oyun daha bitmedi, belki yeni başlıyor.
Zaman kırk kabuklu çekirdek; içindeki şimdiye ulaşamıyorum.
Unutmak geliyor, uyku gibi geliyor, durduramıyorum.
Unutmayı durdurabilenimiz var mı?
Bazen sokakta tanıdık bir sima geçer yanından. O kadar tanıdık ki, adı şimdi aklına gelecek. Hatta dur dur, nerede tanışmıştınız? Şeyin arkadaşıydı. Şeyin… Hay Allah! Onun da adını unuttun bak. O da döner bakar, yüzünde hafif bir sırıtış. Yüzündeki hantal soru işaretini görünce anlar hatırlamadığını. Öyle geçip gidersiniz. Bütün gün aklınızda asılı kalır nerede, ne zaman, kimin aracılığıyla tanıştığınız, isimleriniz.
Kırk Kabuklu Çekirdek Ezgi Ayvalı’nın ilk kitabı. Ezgi’yi, sanırım 2015 yılında, Yekta Kopan’ın okuma yazma atölyesinde tanımıştım. Daha o zamandan, kalemi gelecek vaat ediyordu. Rüyalara, bir metnin taslağını oluşturacak ipuçları gözüyle bakardı. Nitekim romanın satırları arasında rüyalarla ilgili bilgiler de veriyor. Üstelik didaktik olmayacak, okuru sıkmayacak bir dilde.
Romanın matematiği, ana karakteri adamın ayları, günleri, tersten saymasıyla aynı eksende, hikayeyi sondan başa dönerek anlatmak üzerine kurulmuş.
Kitapla ilgili yazımın tamamını LiteraEdebiyat ‘ta okuyabilirsiniz.