
III.Alexandre Köprüsü – Fotoğraf KorkutGökhan
Yeryüzüne, kuşların uçuş yüksekliğinden bakmak erişilmesi zor bir açıdır. Aşağıdaki dokunun içinde telaş halinde koşturan canlılara bakar, bir yerde bakışlarını odaklandırır ve yavaşça odağa yaklaşırsın.
Gökyüzüne uzanan demir kuleyi sıyırarak süzüldü kırmızı balon. Seine Nehri’nin yeşil-kahve sularında şehre tutkun turistleri gezdiren botlarla yarışa soyundu.
St.Germain’de vereceği mola yerini çoktan gözüne kestirmişti. Cafe De Flore’da insanın ağzında çıtırdayarak eriyen milföy pastasını yiyip, kahvesini yudumlarken Camus ve Sartre’la birkaç kelime teatisinde bulunacaktı.
Karanlık ve gizemli Ortaçağ hikâyeleriyle, insanlardan kaçış sebebi olan kamburuyla kuledeki çanların iplerine asılan hilkat garibesi Quasimodo’nun sığınağı Notre Dame’ın bahçesinde tur attı. Kendini şehrin tepesinde, tüm sokaklara hâkim, oradan oraya koşturan insanların tek gizli şahidi olarak görüyordu.

Notre Dame Katedrali – Fotoğraf KorkutGökhan
Pont des Arts üzerine kilit takan kırmızı elbiseli kıza odaklandı bakışları. Gözlerinde mutluluğu gördü. Aşkını simgeleyen kilidi bıraktı yüzyıllık köprünün üzerinde. Ve belki de bir gün, astığı bu kilit yüzünden köprünün çökebileceğini umursamadı o anda. Düşüncelerine hükmeden tek şey aşktı çünkü. Bu güzel sahneyi arkasında bıraktı kırmızı balon.

Pont des Arts – Fotoğraf KorkutGökhan
Nehir boyundaki akasyaların gölgesinde öpüşen âşıkları izledi. Onların duygu yoğunluğunu kendi basit gövdesinde hissetti. Bir gün yolda karşılaştığı, mavi bir balonla aralarında yaşanan kısa, ama kuvvetli çekim ânını hatırladı. Daha da kızardı.
Birkaç defa kendi etrafında döndü. Ne yöne gitsem, diye düşündü. Yeşillikler içindeki saraya çevirdi bakışlarını. Tuileries Bahçelerine daldı. Dingin bir sessizlik hâkimdi. Bebek arabası ile dolaşan genç anneler, paten kayan gençler, romatizma ağrılarını güneşte dindirmeye çalışan yaşlılar, öğle tatilini gül kokuları arasında geçirenler sanki birer konu mankeni idiler. Sessizlik içinde keyifli saatler geçirmeye adanmış bahçenin tamamını dolaştı. Elleriyle gel, gel diye işaret eden çocuklara göz kırptı. Onlarla şakalaştı, kovalamaca oynadı. Her birinin gönlünden geçen, kendisine sahip olmaktı. Bunu biliyordu. Ama o, Paris sokaklarında avare dolaşmak, chansons d’amour dinlemek istiyordu. Yavaşça göğe yükseldi. Kırmızı Balon’a sorsalar şehrin neresi senin için vazgeçilmez diye, hiç düşünmeden Montmartre diye cevap verirdi. Şehrin en sevdiği semtine doğru uçmaya başladı heyecanla.
Montmartre tepesinde insanın bütün bir gününü sıkılmadan geçirebileceği kafelerle donanmış parke taşlı sokaklardaki sanatçıları izlemek yolculuğunu keyifli kılıyordu.
Şövalelerden birinin üzerindeki tuvalin köşesinde tanıdık bir sima gördü. Sarı kıvırcık saçları yüzünü çevreleyen mavi gözlü küçük kızın başının arkasında kırmızı bir balon parlıyordu. Küçük kız elini kaldırmış balonun ipini tutmaya çalışıyordu.
Sureti ile mavi gözlü şirin kızı tuvalin üzerinde bıraktı. Bu panoya girmekten mutlu, ayrıldı yanlarından.

Montmartre – Fotoğraf KorkutGökhan
Semtin semalarında asla çok yukarılara çıkmazdı. Uçabileceği kadar alçaktan uçup, sokakları tüm detayları ile incelemek hoşuna gidiyordu. Buradayken hız kesiyordu. Ne kadar yavaş geçerse bu semtten, kendini o kadar sanata, estetiğe, güzelliğe dokunmuş hissediyordu. Le Chat Noire’ın önünden her geçtiğinde masada oturmuş purosunu içip, eskizler çizen Picasso’yu görme umuduyla doluyordu. Olga, oturduğu sandalyeden onu aşkla izliyor ve hiç sesini çıkarmadan eskizlerini bitirmesini bekliyordu.
Salındığı yerden saatte 230 km yapan Mercedes’i ile Claude Lalouch‘un geldiğini sandı. Saat, o saat değildi. Ne de yıl, o yıl. Ama gözünde hep o sahne canlanıyordu; Lalouch Mercedes’inden iniyor ve sevgilisi ile Sacre Coeur önünde sarmaş dolaş oluyordu.
İnsanlara karıştı. Çocuklar sevinçle ona el sallıyorlar, yetişkinler ise çocukluklarına özlemle, gülen gözlerle selamlıyorlardı.
Etraf şehri doyasıya gezmeye çalışan turistlerle doluydu. Yarın, öbür gün onlar ülkelerine dönecek, ama kendisi hep bu göklerde, bu sokaklarda gezecekti. İçindeki hava bitene, çok sevdiği sokaklardan birinde süklüm püklüm yere serilinceye kadar. Provence’tan gelen lavanta kokularına karışmak için de yeterli zamanının olmasını diledi içinden parlak, güzel kırmızı balon.
Peyman Ünalsın