İkide Bir 4 / Şeytanın Bacağı

Zaman akıp gidiyor… Daha bu sabah ofiste masamın üzerinde duran Carnivalist takvimine bakıp aklımdan üç güne bayram, akabinde İtalyan grup ve sonra ay yarılanacak,” diye geçirmiştim ki Neslihan ‘ın davetiyle İkide Bir yazı serisine katılma davetiyle, işte buradayım! Ah canım blog, nasıl da ihmal ettim seni. Hem onunla arayı ısıtma hem yazı egzersizi hem iç dökme falan filan. Hatta bugün yazma günü değil. Ve ben üç gün geriden geliyorum. Serinin yaratıcısı “istersen bugünden başla,” deyince eh hadi parmaklara kuvvet deyip klavyeye asıldım. Yaz, yaz, yaz… Isın, ısın, ısın….

Korkut ile -benim gonca gül olur kendisi- birkaç gündür Netflix’teki İstanbul Ansiklopedisi‘ne takılıyoruz. Önüme düşüp duruyordu ve ben görmezden geliyordum. Eh hadi başlayalım dedim. Fena da olmadı. Başrolünde oyunculuğunu da fiziğini de pek beğendiğim Canan Ergüder oynuyor. Helin Kandemir de başrol oyuncusu dediklerinde benim için bir şey ifade etmemişti. Zira Türk dizi kültürüm yok denecek kadar az. Magazin haberlerine de itibar etmediğimden bu konularda pek kısırım. İstanbul Ansiklopedisi’ne dönecek olursak kurgusu sebebiyle Selman Nacar’ı tebrik ederim. Netflix’de izlediğim İtalyan filmlerinin, dizilerinin tam bir pazarlama metası olmaları yüzünden kıskandığım kadar var bu dizi de. İstanbul ile ilgili cezbedici kareler, üstelik de tam şehir rehberi kıvamında kurgusu ile Avrupalı turistlerin yeni gözdesi olacak. Gelen turistlerin “bizi dizinin çekildiği yerlere götürsün rehber” talepleri kulaklarımda çınlıyor. Alçakdam Yokuşu, Bezm-i Âlem Valide Sultan Camii, Çarşanba Sokağı bölümlerini seyrettim şu ana kadar. Helin Kandemir’in oynadığı Zehra karakteri küçük bir kasabadan üniversiteyi okumaya İstanbul’a geliyor. Annesinin, bir zamanlar en yakın dostu olan, şimdilerde ise dargınlıklarını kendince anlamlandırmaya çalışan arkadaşı Nesrin’in evinde kalıyor. Her bölüme adını veren mekânlar dizinin mekânsal atmosferini oluşturuyor. Zehra için bir yaşanmışlığı, bir duyguyu ifade eden mekânlar bunlar. Ve bir defter var; İstanbul Ansiklopedisi koyuyor Zehra adını, her bölümde ona içini akıtıyor.

Evet bayılıyor turistler Türk dizilerine. Geçtiğimiz aralık ayında Polonyalı bir grubumuz vardı. Sadece iki günlüğüne bir kutlama için İstanbul’a geldiler ve Pera Palas otelde kaldılar. Gruptan iki kişi önden geldi. Karı koca romantik bir tatil yapmaya geldiler sandım. Adam profesör, karısının ne iş yaptığını bilmiyorum. Dizi tutkunu olduğu haricinde… Karı koca öylelerdi. Rehberden tek istekleri Can Yaman’ın oynadığı dizilerin çekildiği sokaklarda dolaşmak, yalıları görmekti. Buraların tarihi değil yalnızca oraları görmek. Büyük bir ikilem gibi geldi bana. Profesör ve eşi, ilgi alanları diziler mi olmalı? Daha entelektüel bir perspektif beklerdim doğrusu. MÖ 6500’lere dayanan tarihi, Bizanslıların, Osmanlının ayak izlerini taşıyan topraklarını elinin tersiyle bir kenara iten sadece Polonyalılar değil, İtalyanlar, İspanyollar, Güney Amerikalılar da aynı iştahla geliyor.

Dizi sektörü tanıtım açısından önemli. Ama işin içine tarih girince hafakanlar basıyor turistleri. Bilinçli, meraklı, ilgili turist sayısı yerlerde sürünüyor. Üç günde İstanbul’un her yanını görmek istiyorlar. Hepsi üç günde olmaz deyince başka acente seçiyorlar. Sanki biz becerememişiz gibi bir tavırlar. Pandemiden bu yana hayatımız online’a evrildiğinden herkes pek maharetli. Açıyorlar internetten yapıyorlar Four Seasons’a, Çırağan’a, Peninsula’ya rezervasyonu, işin en acılı yanı (rehber bulma, günlük turlar, araç kiralama) biz acentecilere kalıyor. Yap Peninsula rezervasyonunu da bizim üzerimizden, acık yüzümüz gülsün, yorulduğumuza değsin. Değil mi ama?

Pahalı mı, evet Türkiye turistlere de pahalı. Benim gibi kafasına otu, kotu takan tipler için turiste önerdiğim restaurantlarda saçtıkları paraları duydukça utançtan, pişmanlıktan, kızgınlıktan çatlayasım geliyor. Ceplerinden çıkan paraların derdine düşüyorum. Yunanistan’a gitseler, Sicilya’ya gitseler o paralara içkiyi bile dahil ederler. Galonlarca!!! Sahi nereye koşuyoruz biz?

Her gün gözlerimi okuduğum kitaptan kaldırmadan bir saat gidiş, bir saat dönüş yol yapıyorum. Toplu taşıma bu anlamda hayatımı kolaylaştırıyor ve bana kitaplarımla vakit tanıyor. Bu günlerde elimde Osman Balcıgil’in Yağmur Çiseliyor isimli romanı var. Türkiye’nin ’80li yıllarına ışık tutuyor. Kitaptan şu cümle sanırım izlek hakkında küçük bir fikir verebilir.

“Senin gibi iyi eğitim görmüş olanların hepsi, başını kaldırıp etrafa daha alıcı gözle bakmalı. Çünkü ötekiler, yani yarım eğitimliler ya da zırcahiller, günü gelecek sizlere de dokunacak Metin. Göreceksin hayatınızı zehredecekler.” syf. 120

Roman, Nâzım Hikmet’in Simavne Kadısı oğlu Şeyh Bedrettin Destanı kitabından bir alıntı ile başlıyor. Romanın isim babası Nâzım Hikmet diyebiliriz. Bu vesileyle de Mavi Gözlü Dev’i ölüm yıldönümünde anmış olalım.

Yağmur çiseliyor,
korkarak
yavaş sesle
bir ihanet konuşması gibi.
Yağmur çiseliyor,
beyaz ve çıplak mürted ayaklarının
ıslak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi.
Yağmur çiseliyor,
Serezin esnaf çarşısında,
bir bakırcı dükkânının karşısında
Bedreddinim bir ağaca asılı.
Yağmur çiseliyor.
Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir.
Ve yağmurda ıslanan
yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin
çırılçıplak etidir.
Yağmur çiseliyor.
Serez çarşısı dilsiz,
Serez çarşısı kör.
Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.

Yağmur çiseliyor.”

Nâzım Hikmet

Gün boyu fonda çalan bir müzik hep vardır hayatımda. Bu yazı da Neslihan’ın her bölüm sonuna bir parçasını eklediği Saygı1 albümü ile başladı. Kapanışı albüm dışından Spotify’ın bana sunduğu bir parça ile yapıyorum. Buraya da bırakıyorum. İyi dinlemeler!

Not: Şeytanın Bacağını kırdım. Biraz tutuk, uyuşuk ama olsun. Önemli olan adım atmak ve emeklemek. Teşekkürler Neslihan!!!

İkide Bir 4 / Şeytanın Bacağı” üzerine 4 yorum

  1. Hoş geldin, iyi ki geldin.😊
    İstanbul Ansiklopedisi’ni ben de senin gibi izlemeye başladım, epey sardı, peşpeşe seyredip bitirdi, oldukça beğendim. Bana çok gerçekçi geldi, hatta gerçekliğini bazı benzer hikayelere sahip tanıdıklarla konuştuk, yazdım da blogumda. Benzer duygulardayım seninle. Ardından da kesin bir İstanbul Ansiklopedisi kültür turu çıkar turistlere!
    Adı geçtiği ve artık herkese pahalı gelen memleketimizden bile hesaplıya geldiği için güzelim Sicilya’dan sevgiler🇮🇹

    Beğen

    • Hoş buldum, iyi ki davet ettin 🙂
      Aynı şeyi bu akşam benim gonca gülle konuştuk. İstanbul Ansiklopedisi çok gerçekçi. Diyaloglar, monologlar müthiş şiirsel. Bana sanırım kardeş Emel’in tepkileri biraz abartı geldi. Onu biraz daha süzmem lâzım. On gün ya da daha fazla kalacak turistlere neden olmasın!
      Canım Sicilya’ya sevgiler. Limonlarıyla yaptığım limoncello daha demleniyor. Kılıç balığının tadı hâlâ damağımda. Bana Sicilya kokusunu taşıyan blogdaşıma da sevgiler :))

      Liked by 1 kişi

  2. Yaa ne iyi yaptın sevgili Peyman, Neslihan’ın sayesinde buluşuyoruz böyle, blog toplantısı yapar gibi oluyor. Hoşgeldin aramıza. Sevgilerimi yolluyorum…

    Beğen

    • Ah sevgili Leylak Dalı, her leylak gördüğümde aklıma gelen mahir kadın! Çok teşekkür ederim. Ben de aranızda olmaktan dolayı mutluyum.
      İyi ki katıldım! Benden de kucak dolusu sevgiler.

      Beğen

Avare Balon için bir cevap yazın Cevabı iptal et