İPEKTEN ÖRER ZIRHINI – Dilek Türker

Yekta Kopan Okuma Yazma Atölyesi’nin hayatıma kazandırdığı güzel insanlardan biri de canım Dilek’tir.

Atölye zamanlarında da Dilek, Yekta Bey’in verdiği öykü ödevini okurken, ilerde kendisinden çok güzel öyküler okuyacağımız alt mesajını alırdık. Nitekim Dilek’in ikinci öykü kitabı da geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınları’ndan çıktı.

Kitabın adı bile son derece naif öyküler okuyacağımızın habercisi. Güçlü, direnen, sorunlarını aşmaya çalışırken bunu zarafetle yapan, ipekböceğinin etrafına ördüğü ipekten koza misali çevrelerine ördükleri zırhla hayatlarına devam eden karakterleri işaret ediyor. Fedakâr, üretken, zaman zaman ezilen ama yüreği umutla dolu, sabırlı, sahip olduklarından ya da yaşadıklarından yüksünmeyen, sarıp sarmalayan karakterler. İşte yolun sonu dediğimiz anda, bin bir umut barındıran taze çatlakları gösteren öyküler.

Akıcı, okuru hikâyenin geçtiği mekânda, o anda ağırlayan, beş duyu organını harekete geçiren yapısı var öykülerin.

Bana hep, yine çok sevdiğim Melisa Kesmez’in öykülerinin tadını hatırlatıyor.

Yolu açık olsun!

AYIŞIĞINDA “ÇALIŞKUR” – Haldun Taner

Bir sokakta yürürken adıyla dikkatimizi çeken apartmanlar vardır; Tatlıdil Apartmanı, Hükümran Apartmanı, Kadife Apartmanı… Bunlar neyse ki geleneksel isimler. Kentsel dönüşüm sonrasında bazı mahallelerde yeni nesil apartman isimleri peyda oldu; Titiz Palace, Hikmet Rezidans, Sümbül Loft… Belki de sakinlerinden birkaçının adreslerini söylerken asla akıllarına gelmeyecek eklentilerle beyinlerine haddinden fazla yüklenecekleri apartmanları var artık. Konu aslında apartman isimleri değil, o apartmanlara oturan sakinler. Hangi birini merak edeceksin? Öyle üç, beş daire değil, en az yirmi altı, en fazla altmış daireli apartmanlarda kim kime, dum duma. Eskisi gibi komşulukların olmadığı apartmanlarda, insanlar birbirlerinin en azından isimlerini bilsinler diye whatsapp grupları kuruluyor. Yeni komşu geliyor. Yönetici hoş geldiniz sevgili komşumuz diye mesaj atıyor. Sonra bakıyorsunuz bir güle güle mesajı; hiç karşılaşmadığınız, evli mi, çocukları var mı, evde aile büyükleri de mi yaşıyordu bilmediğiniz bir başka komşu taşınıp gidiyor. Bir çoğunun ne iş yaptığını bile bilmiyoruz. Ne de nereli olduklarını… Birkaçı dışındakiler bizim için telefon ekranındaki ad ve soyadından ibaret.

Öykü, sokağı aydınlatan ayışığında, Bekçi Zülfikar’ın devriye sahnesi ile açılıyor. Çalışkur Apartmanı’nın önünde cigarasını içen apartman görevlisi memleketlisi Saime ile flörtöz konuşmasının ardından, kocasının mapusta olmasıyla boş kalan yatağını ısıtmaya bodrum katına iner. Sonra teker teker her biri zengin, aklı başında, akıllı uslu, namuslu gibi görünen tüm daire sakinlerinin evlilik dışı ilişkileri, rüşvet, kumar, kaçakçılıkla örülü gerçek kimliklerini keşfederiz. Öykü, dindar, namuslu, aile kurmaya çalışan Melahat ve Nuri’nin Bekçi Zülfikar ve ona yardıma gelen bir başka bekçi tarafından sokak köşelerinde zina yaptıkları gerekçesiyle karakola götürülme sahnesi ile sona erer.

Haldun Taner’in bu kara mizahı 1954 yılında yayımlandığında aldığı tepkiler derlenmiş. Kitabın içinde okurlardan gelen mektuplardan bölümler de yer alıyor. Karakterleri içselleştirenler, alınanlar, karakterlar hakkında yazılanlara üzülenler, teessüflerini bildirenler… Sonrasında Taner öyküyü, okurların tepkilerinden yola çıkarak, onların okumak isteyecekleri şekilde yeniden kaleme almış.

Okurken gülümsüyor, düşünüyor ve bu büyük ustayı bir kere daha takdir ediyorsunuz.