İkide Bir 11 / Nezaket

Bir önceki yazımda paylaştığım İstanbul fotoğraflarında Faik Şenol’a model olan insanların kaba saba olduklarını düşünebiliyor musunuz? Ben düşünemiyorum. Eminim onların da zaafları vardır. Ama duruşlarında bile nezaket kendini ele vermiyor mu? O kadar alıştık ki sıranın en sonundan en öne atlayan fütursuz insanlara, bir kadına, yaşlıya yer vereceğine on metre öteden çekirge gibi sıçrayıp senin önünde boşalan yere konanlara… Yüzsüzlere… Bencillere… İstersen alışma. Benim gibi içten içe sinir harbi yapıp işe yorgun gitmek var sonunda.

Bu sabah -ben yazıyı yazarken artık dün sabahtı- Marmaray’da yine ayaktayım. Elimde Guadalupe Nettel’in Yoldan Çıkanlar öykü kitabı. Son öyküdeyim. Yanımda etli butlu, anaç yüzlü, esmer saçlarında platin haylazların dalgalandığı bir kadın ve on iki yaşlarında genetik ete buta sahip gözlüklü erkek çocuğu aralarında şakıyorlar. Koltuklardan biri boşaldı, anaç kadın yavrusu olan gözlüklü çocuğu oturttu. Kendi ayakta duruyor. Çocuğun yanındaki genç bayan da kalkmak üzere hareketlendi. Kadına ‘Buyrun siz de buraya oturun. Ben ineceğim,’ dedi. Anaç kadın gülümseyerek bana döndü ‘Lütfen siz oturun, ben hakkımı oğluma devrettim zaten,’ dedi. Ben ‘yok yok buyurun oturun,’ deyince ısrar etti. Gözlüklü küçük adamın yanına oturdum. Annesinin yüzündekine benzer müşfik gülümsemeyle bana döndü ‘Anlayışınız için teşekkür ederiz,’ dedi. Bu yaşta bir çocuktan beklenmeyecek kadar nazik bir tavır. Ayağa kalkıp UTAN HEY AHALİ! ÇOCUKTAN AL HABERİ’ demek geldi, kendimi zor tuttum. Helal sana çocuk! Sakın bozulma. Kimsenin seni kötü kıtalara çekmesine izin verme. Anlık arzulara yenilme. Evet, azız. Biz bize yeteriz desek de biz bu ülkeye yetmeyiz. Seni eğiten o anaç kadına, o kadını seven -bence o güleç, şen şakrak kadın sevilmeli- erkeğe teşekkür etmeliyiz. Seni teknoloji canavarının kucağına atmadan ailelerinden gördükleri gibi sevgiyle yetiştiriyorlar belli ki. Farz edelim ki tahayyül ettiğim gibi bir sevgi görmediler, olsun, zoru seçip görmedikleri sevgiyi dünyaya getirdikleri canlıya tüm kudretleriyle akıtarak toplum genelini zedeleyen sevgisiz insan oranını düşürüyorlar.

Bundan neredeyse bir yıl kadar önce bir sabah otobüsteyim. Evet evet geçen yazdı, çünkü gonca gül yine yazlıktaydı. Gece annemlerde kalmış, ertesi sabah oradan işe gitmek üzere otobüse binmiştim. Birkaç durak sonra yolcu indirme bindirme ânında şivesinden yabancı olduğu anlaşılan bir kadın şoföre gitmek istediği yeri ve kaç numaralı otobüse binmesi gerektiğini sordu. Şoför anlatmaya başladı. Kadının gitmek istediği yere giden birkaç numarayı saydı, sonra numaralardan birinin hemen yan taraftaki duraktan hareket ettiğini görünce kadını bir sonraki durağa, öndeki otobüse yetiştirebileceğini söyleyerek araca aldı. Bir sonraki durakta kadını indirdi. Öndeki otobüse selektör yaparak bekletti ki kadın yetişebilsin. Bir sonraki durakta başka bir yolcu yine soru sordu. Şoför sakince, nazikçe cevap verdi. Dayanamadım. ‘Şoför Bey sizi nezaketinizden dolayı tebrik ederim,’ dedim. Dikiz aynasından bana baktı. Alışık değil tabii adamcağız insanların birbirlerine açıkça iyi niyet göstermesine ‘Pardon, dalga mı geçtiniz, anlayamadım,’ dedi. ‘Yoo, son derece samimiyim. Deminden beri sizi izliyorum, yolculara sabırla, nazikçe cevaplar veriyorsunuz. Tebrik ederim sizi,’ dedim. Bir anda otobüste mırıldanmalar oldu. Kimi benim gibi şoförü tebrik etti kimi açık sözlülükle duygularımı ifade ettiğim için beni. Bir sevgi yumağı olduk. Ortak sonuç; bu duygulara o kadar susamışız ki, galonlarca içesimiz var. Çölde kalmışçasına kurumuş dudaklarımız, cildimiz. Ufacık bir su damlası yüzümüzü güldürüyor.

İneceğim durağa varmıştım. ‘Günümü güzel kıldınız, teşekkür ederim size,’ dedim aynadan bakan şoföre. ‘Asıl ben size teşekkür ederim. Bugün her günkünden farklı olacak sayenizde,’ diye cevap verdi.

Beş duyumuza limon ferahlığı veren eylemlere minnetimizi içimizde tutmayalım. Öncelikle eylemi gerçekleştirenle şükran duygumuzu belirtmek için, sonra etrafımızla, örnek yaratarak bulaşıcı olmasını sağlamak amacıyla paylaşalım. Ki çoğalalım. Birbirimize sarılırken kollarımız kavuşamasın. Ancak el ele tutuşarak büyük bir halka oluşturalım. Zincir zincir uzayalım, genişleyelim. Kırık kalplerimiz tamir olsun.

Eh hadi o zaman kırık kalplerimize gelsin bu parça da! Kalbimizi kıran aşklardan değil dem vuruşumuz tabii, kalbimizi kıran nezaket yoksunlarından.