BAĞLAR – Domenico Starnone

Yirminci yüzyılın olağan karı koca ayrılığı ile bu ayrılıktan nasibini alan çocukların travmalarını anlatan roman üç bölümden oluşuyor. Birinci bölüm, romanın ana teması olan aile trajedisini anne karakteri Vanda’nın kocası Aldo’ya yazdığı ve serzenişlerle dolu bir mektupla açılıyor. İkinci bölüm Aldo’nun dilinden, tercihini neden bir başka kadın, Lidia, yönünde yaptığı, evi terk etmesi ve çocukları Sandro ve Anna ile korumaya, kurmaya çalıştığı ilişkisinin döngüsel anlatımı ile yeniden karısına dönmesini içeriyor. Üçüncü bölüm ise aile içi trajedinin şahidi ve bir anlamda kurbanları olan Sandro ve Anna’nın dilinden kendi yetişkinlik zamanlarını, küçüklüklerinden itibaren yaşadıkları ayrılığa dayalı travmalarını anlatıyor.

Hem ince hem de akıcı olması açısından hızla okuduğum romanın üzerinde iki türlü düşünme yaptım.

Birincisi hiçbir metoda yaslanmadan düz bir okuma ve değerlendirme oldu. Adını her duyduğumda kalbimi yerinden hoplatan, ikinci memleketim dediğim İtalya’da ama şehir dokusuyla, insanlarıyla orta ve kuzey İtalya’dan daha farklı konumlandırdığım, biraz da eksantrik bulduğum Napoli ile, her daim hayran olduğum Roma’yı atmosfer edinen romanda dağılmış bir ailenin ruhsal çöküntülerini, başka bir kadın için terk edilen annenin iki çocukla hayat sınavı, erkeğin, kendinden genç sevgilisiyle yaşlanmanın getirdiği psikolojik çöküntülerden sıyrılma arayışı, babasının terk ettiği annelerinin yatağa yalnız girmenin getirdiği yıkılmışlık, parasızlık, isyan ve intihar teşebbüsüne şahit olan iki küçük çocuğun yürek burkan hikâyelerini okuyoruz.

Romanı bir de Tersine Mühendislik Atölyesi’nin yaratıcısı sevgili Beliz Güçbilmez’in metodu ile düşündüm. Ana temayı oluşturan tohum bağlar; aile bağları, kişileri hayata bağlayan etmenler, hayatla aramızdaki bağı sağlayan objeler, eşyalar, ilişkiler. Bu ana temadan yola çıkarak da metaforlara eriştim. Vanda’nın, Aldo’nun bir arayışa düşerek evden gitmesine sebep olan davranışları, karı kocanın ilişkilerinin zayıflaması, Vanda’nın ve Aldo’nun çocukları Sandro ve Anna ile zaman zaman zayıflayan ve fakat aile olmanın getirdiği içgüdü ile toparlanıyor gibi görünen ilişkileri, Aldo’nun çocuklarına ayakkabılarını kendi yöntemiyle bağlamalarını öğretmesi, Aldo’nun, evi terk ederek karısı ve çocuklarında yarattığı güvensizlik duygusu ile hikâyenin şimdiki zamanında eve kargo getiren görevli kıza duyduğu aşırı güven, Vanda’nın geçmişle bağını koparmamak adına hiçbir eşyayı atmaması ve bunu çocuklarına da empoze etmesi, Aldo’nun, evin kedisine verdiği Labes isminin sözlük anlamı olan La Bestia – Hayvan’ın kısaltması olarak açıklaması ve fakat talihsizlik, yıkım anlamına gelen Labes’in Aldo’nun kendi talihsizliğine, evliliğinden duyduğu yıkıma ithafen koyduğunun çocukları tarafından keşfedilmesi, Aldo’nun Lidia ile ilişkilerine ait mahremiyeti içeren video kasetlerini saklaması, Aldo’nun anne ve babasının yürümeyen evlilikleri, Sandro ve Anna’nın kopuk ilişkileri, romanın bir sahnesinde gördüğümüz evin bütün eşyalarının oraya buraya saçılması, kırık vazolar, rüzgarda uçuşan dağınık perdeler… Bir hafiye gibi tüm bu metaforların peşine düşmek ise romanı daha da ilginç bir hale getiriyor.

Bağlar’ı Temmuz 2020’de Nermin Mollaoğlu’nun bir Instagram paylaşımında görmüştüm. Okuma listeme almıştım ki İKSV film festivali seçkilerinden birinde filmi oynadı. Filmi izledikten epey bir süre sonra kitabını okudum. Film uyarlaması da başarılıydı ama doğal olarak kitap çok daha detaylı, duyguları daha net aktarıyordu. Filmde Aldo’nun kendi evliliğindeki başarısızlığının kaynağının kendi çocukluğunda yaşadıklarına dayandığını ya ben atladım ya da hiç değinilmemişti. Ayrıca kitapta Sandro büyük çocuk iken, filmde Anna’nın büyük çocuk olarak konumlandırılmış olmasına da çok anlam veremedim. Belki de kitaptaki tercüme hatasıdır.

Kitabı okumanızı, filmi de izlemenizi tavsiye ederim.

JOHN GALT KONUŞMASI – Ayn Rand

Kitabın içinde bir paragrafta anlatıcı yani bizzat John Galt, radyodan kendisini dinleyenlere “Kim bu John Galt diyebilirsiniz” diye sesleniyor… Ve tüm kitap, monolog şeklinde John Galt’ın radyo konuşmasını içeriyor.

Sahi kim bu John Galt? Ayn Rand’ın Atlas Silkindi roman kahramanı… Atlas Silkindi kitabını okumadım, gördüğüm kadarıyla ancak bir ayda okunabilecek 1200 sayfalık bir kitap. Amerika’da İncil’den sonra en çok okunan kitap diye tanıtıldığını okudum bir yerlerde.

Kitapta Ayn Rand’ın objektivizm ve altruizm felsefesi ile ilgili düşüncelerini John Galt’ın bir radyo konuşması üzerinden dinliyoruz. Felsefi düşüncesiyle pek çok çağdaş filozof tarafından canavar olarak niteleniyor. “Düşünmemek bir yok oluş eylemidir, varoluşu reddetmektir, gerçekliği silmeye çalışmaktır,” diyen Ayn Rand “Biz” değil “Ben” düşüncesini savunarak bireycilik kavramını, alt notalarında bencilliğe kadar götürmüş. Bireyin toplumdan bağımsız, kendi mutluluğu için çaba sarf etmesini, fedakârlıklardan kaçınması gerektiğini söylüyor. “Hayata, başkalarını mutlu etmeye gelmedik” diyor. Evet söyledikleri bir anlamda doğru. Bizden bağımsız insanları mutlu etmek için gelmedik dünyaya. Biz mutluysak çevremizde yaşayan insanlar da mutludur. Gülmek gibi, ruhsal devinimler de bulaşıcıdır. Ancak Rand, birey kendi mutluluğu için gözünü kırpmadan başkalarını feda edebilmeli ve bu uğurda yapılacak her şey mübahtır düşüncesini savunarak çıtayı bencilliğe vardırıyor.

Hindistan’daki cast düzeninin Batı uyarlaması… Asıl beyin sensin, sen daha fazla kazanmalısın, mutlu olmalısın, bu uğurda üzerine basarak yürüyeceğin hizmet eden kesimin en ufak bir değeri yok. Onları görme, duyma, değer verme.

Kitapta altını çizdiğim düşüncelerin tamamı benim için kabul edilebilir diyemem. Rand’ın felsefesi, bir kayalıkta durup altmış metre aşağıda kayalıkları döven dalgaların içine kendini bırakmakla, bırakmamak arasında kararsız kalmak gibi. Bir noktaya kadar evet söyledikleri doğru diyorsunuz, bir noktadan sonra kapitalizmin insanlığı sürüklediği çizgide aşırıya kaçtığını düşünüp direniyorsunuz.

Son yirmi, otuz yılda sayıları gittikçe artan bencil, kapitalist, insanı kendine değer katan bir araç olarak gören yalnız, sahte insanlar silsilesine hizmet eden felsefesi pek de benlik değil.

Gözümüzün nuru Ayşenin Kitap Kulübümüzün aktif olduğu yıllarda -her ay bir kişinin bir kitap belirlediği, hepimizin aynı kitabı okuduğu ve kitabı öneren kişinin sunum yaptığı- Ocak 2010’da, sevgili @bilgentamakan Ayn Rand’ın Hayatın Kaynağı kitabının sunumunu yapmış ve o gece bize bu kitabı hediye etmişti. Sunumu Ayn Rand’ın kitaplarının yayıncısı Plato Film Yayınları’nın Cihangir’deki kendi mekanında yapmıştık. John Galt Konuşması ise doğal olarak Ayn Rand imzalı olamayacağı için Sinan Çetin imzası’nı taşıyor. 2016 yılında oğlu Rüzgar’ın trafik canavarlığı ile ilgili medyada çıkan haberleri düşündüm de, Sinan Çetin o kayalığın başında durmuş ve kendisini azgın dalgalara bırakmış bile.