
Amacı sebebiyle Kurban Bayramı’ndan hiç haz etmem. Neyse ki şehir içinde artık canhıraş katliam sahnelerine tanık olmuyoruz. Ama yine de sevdiğimi söyleyemem.
Yıllardır bayramlar bayram özelliğini yitirip tatil fırsatı oldu. 2025’e hızlı bir seyahat programı ile girsek de bayramlar bu furyanın dışında kaldı. Hayaller sahilde uğurlanan güneş, gerçekler beton yığını İstanbul. Senelerdir ilk kez her iki bayramı da şehirde geçiriyoruz. Kayınvalidemin bakıcısının iznine denk geldiğinden kahvaltıya bizim eve çıkarıyoruz. 11 kat aşağıda oturuyor. Sonra onu dinlenmesi için evine bırakıyoruz. Akşam üzeri alıp bu defa annemlere gidiyoruz. Akşam yemeğini mütevazı sayıdaki büyük aile topluluğumuz ile yiyip bayramın ilk gününü atlatıyoruz.
Annem hâlâ bayram öncesi temizlik, yemek hazırlıkları yaparak klasik bayram coşkusunu yaşıyor. Ben o coşkudan pek nasibimi almamışım. Bayram sabahı illâki İbo’nun Benim Balonlarım Vardı şarkısından ‘bayramlar mı eskidi, bizler mi yaşlandık’ mısrası gelir aklıma takılır. Ben yaş aldıkça bayramlar eski pırıltısını yitiriyor. Sanki her şeyin olduğu gibi bayramların da içini boşalttık.
Annem dün yine yemek hazırlıkları yaparken ben yarım gün işten sonra gonca gül ve küçük oğlumuzla Üsküdar Mengen Lokantası’nda öğle yemeği yedim. Mahallede yeni açılan minik bir cafe’de kahve içtik. Eve geldiğimizde saat epey ilerlemişti. Yedi buçukta Kultura Litera’nın kitap kulübü vardı. Hemen ona kaydoldum. Şule Tüzül’ün moderatörlüğünü yaptığı kitap kulübü yazar Oylum Yılmaz’ın da katılımıyla her ayın ilk Perşembesi yapılıyor. Bu ayki kitabımız Emily Bronte’nin Uğultulu Tepeler romanıydı. İmkân olduğunda kitapla ilintili bir de konuk oluyor. Dün akşam akademisyen Nilay Kaya bizimleydi. Bronte kardeşlere ve onların edebiyatına tutkun. Dolayısıyla da dün akşam bizi epey donattı. İki saat konuştuk ama sabaha kadar otursak daha da konuşurduk.
Küçük yaşta annelerini yitirmiş Bronte kardeşler. İki kız kardeşleri de küçükken gittikleri yatılı okulda sağlıksız koşullarda hastalanıp öte dünyaya göçüyorlar. Charlotte, Emily, Ann ve erkek kardeşleri Branwell Bronte, köyün papazı olan babaları Patrick Bronte ile yaşıyorlar. Aydın bir baba. Evde çok zengin bir kütüphane. Hatta Bronte kardeşlerin edebî gen kodlanmasının da anne ve babalarından geçtiği söyleniyor. Zira her ikisinin de yayımlanmış şiir kitapları varmış. Kardeşler kendi aralarında şiirler, hikâyeler yazarak zaman geçiriyorlar. Gondal isminde, harikulâde hayalî bir krallık bile kuruyorlar. Öyle bir krallık ki kral siyahi. Sonra kardeşlerden ikisi, diğer ikisi ile muhalefete düşünce Gondal’ın tam tezatı, distopik Angria krallığını kuruyorlar. Gerçekten çok yaratıcı kardeşler. 19. yüzyılda bu hayal gücüne sahip olmak takdire şayan.
Erkek kardeş Branwell bronşit yüzünden hayatını kaybediyor.
Charlotte Bronte Profesör, Emily Bronte Uğultulu Tepeler ve Ann Bronte Agnes Grey romanlarını yazıyor ve bir yayınevine gönderiyorlar. Profesör reddediliyor. Uğultulu Tepeler ve Agnes Grey ise yayımlanıyor. Charlotte bu duruma çok bozuluyor. Hemen Jane Eyre’i yazıyor. Jane Eyre Charlotte’un hayal ettiği ilgiye malik oluyor. Charlotte mutlu, eh kitaptan dolayı biz de mutluyuz 🙂
Dönem itibariyle kitapları kendi isimleri ile yayımlattıramayacaklarını bildiklerinden Currer, Ellis, Acton mahlaslarını kullanıyorlar. Ne çektik biz kadınlar ya! Hâlâ da yeterince özgür değiliz.

Uğultulu Tepeler 19. yüzyılda yazılmış müthiş bir kitap. Acayip psikolojik tahliller, betimlemeler, kurgusu ile döneminin en şahane örneklerinden.
Velhâsıl arife günü coşkum kitap konuşmaktı. Eh bayramda da blog yazısı yazıyorum :)) Gonca gül ve küçük oğlumuz (bir de büyük oğlumuz var. O Berlin’de yüksek lisans yapıyor) Netflix’de film izliyor. An itibariyle evde herkes mutlu. Sizlere de coşkulu, gönlünüzce bir bayram diliyorum.
Another Round çok sevdiğim bir filmdir. Hele o son sahnesi yok mu! İçimdeki deliyi harekete geçiriyor. Ortam müsaitse dans etmeden dinlemem bu parçayı. Sonunda nefes nefes kalmak pahasına 🙂



