Kitaplarla Vedalaşmak

FullSizeRender (2)

Yavaş yavaş dolapları boşalıyor salonun. Bir köşede siyah çekçek bavul. İçinde ciltli kitaplar; Emin Baran’ın hat sanatı, Suskun Afganistan, John Lennon, dünya mutfakları, mimarlık kitapları. Kollarımız biraz güç kazanınca yeni eve gidecek bunlar.

Koridordaki dolabın üzerinde mumlar, şamdanlar, çerçeveler. Sarılıp kutulara konmayı bekliyorlar. Evin bir kısmı heykellerle, tablolarla, objelerle yaşanan mekân hâlâ. Bir kısmı çıplak. Eş, dost, akrabadan alınan eşyalarla açılan bir öğrencinin ilk evi gibi. Hafif. Yalın. Toz alması kolay.

Toplaması gözümde büyüyen yer çalışma odası. İki duvarı kaplayan dolaplar boşalacak. İçleri kitap, dergi dolu. Bir kısmı ayrıldı, zorlukla, hüzünle; köy okuluna gidecekler, sahafa gidecekler. Odanın dışında sahafı bekleyen koca bir kutu duruyor. Ona bakmadan geçmeye çalışıyorum önünden. Gözüm üstüne her değdiğinde bir kitap eksiliyor kutudan. Şimdi beni çıkar, sıra bende, beni de gör diye çırpınan minik eller fışkırıyor sayfaların içinden. Sesleri kulaklarımda çınlıyor.

Kitaplarımızdan vazgeçmek ızdırap. Kütüphanemizde var oldukları müddetçe, köklerimizle toprağa daha da bağlanıyoruz. Cahilliğin önüne zincir çekiyoruz. O zinciri uzatsak, tüm şehrin, tüm ülkenin etrafına dolasak. Kurtarılmış kocaman bölge içinde elden ele dolaştırsak kitaplarımızı. Gece uyurken çocukların kulaklarına fısıldasak her bir satırı. Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya’da yazdığı gibi, bilinçaltından erişsek taze beyinlere. Işığa boğsak onları, bilgiyle donatsak. Aydınlansa tüm ülke. Kitabın, bilginin erişmediği il, ilçe, kasaba, köy, hâne kalmasa.

FullSizeRender (3)

Kutunun içinden bir el yapışıyor bileğime.

“Beni neden istemiyorsun?”

Biran kalbim duracak sanıyorum. Utançtan yüzüm kızarıyor. Suçluluk kaplıyor yüreğimi.

“Seni okumayı denedim. Ama başaramadım. İlkinde kendi ruh halime yordum. Başka bir kitaba başladım. Sonra bir tane daha. Bir sabah yatakta keyif yapayım dedim. Komodinin üzerinde duruyordun. Uzandım aldım. Kapak ilgi uyandırıcı. İsim de öyle. Açtım ilk sayfayı. Zihin açık daha o saatlerde. Okudukça okuyası gelmeli insanın, ama nâmümkün. Dördüncü cümleden öteye geçemedim. Kelime oyunları ile dimağ durum tespiti yapıyor sanki yazarın. Sözcüklerin arasında hapsoldum. Tekrar okudum cümleyi. Üçüncü seferde pes ettim. Sonraki cümle, bir arka sayfa… Yok, olmadı. Üzgünüm, seni okuyamayacağım deyip bıraktım. Eminim ki, seni kitapçı kitapçı arayıp da bulamayan meraklıların vardır. Onların elinde hak ettiğin değeri bulacaksın. Affet beni! Sana gerekli ihtimamı gösteremedim.”

“Herkes, her kitabı okuyabilir sanıyordum. Zevkine hitap edemediğime üzüldüm.”

“Üzülecek bir şey yok. Her yazarın, her kitabın bir okuru vardır. Lâyık olduğun okurunu bulacağından eminim.”

Elini geri çekiyor kutunun içine. Sözlerim onu teskin etti mi bilmiyorum. Heyecanlı okurunun elinde ne demek istediğimi anlayacaktır.

Kutuya eğiliyorum. Hepsini teker teker çıkartıp salona, parkenin üzerine diziyorum. Bazılarının sayfalarında notlar. Altı çizili cümleler. Anlamı bilinmeyen kelimeler en arka sayfada manâsıyla yan yana. Üstlerinde gezdiriyorum elimi. Birazdan gelecek sahafla başka ellere ulaşacaklar. Okuduğum satırlarda benim dikkatimi çekmeyenler not edilecek bu sefer ilgilisi tarafından. Başka parfüm kokusu, o anda başka evde pişen yemek rayihaları sinecek aralarına. Anlattıkları hikâyelere başka hayat hikâyeleri sızacak. Belki bir damla gözyaşı düşecek. Sayfanın orası incelecek, formunu kaybedecek. Sakar bir el tarafından kahve dökülecek. Bir sonra ki sahibi açtığında kitabı, canı kahve çekecek. Kalkıp bir fincan kahve alacak. Ayaklarını altına toplayıp, kendininkinden farklı hayatlara bulanacak.

Bu kitabı nasıl koymuşum kutuya? İlk gençlik kitaplarımdan. Torunlarım okur belki. Tekrar rafa yerleştiriyorum.

Diyafon kesik kesik ötüyor. Ahizenin ucundan güvenlik “sahaf” diyor Dava’daki mübaşir gibi. Vedalaşma zamanı geliyor. İki dakika sonra daire kapısı çalıyor. İçeri buyur ediyorum tıknaz, kısacık saçlı adamı. İri gözlerinden duygularını kestirmek zor. Seviyor mu işini, belli değil. Bütün gün kitaplarla oysa.

Kitaplar defileye çıkmış sessiz mankenler misâli salonun ortasında öylece yatıyorlar. Dükkânda raflara dizilecek olanları, kapı önüne sepete konulacakları ayırıyor sahaf şimdiden. Satamadıklarını el arabasıyla geçen bir adama verdiğini söylüyor. Bir köşede yakılmalarındansa yok pahasına satılsınlar daha iyi diyor. “İyi davranın bebeklerime,” diyesim geliyor. “Terk etmeyin o zaman bebeklerinizi hanımefendi,” dese, “yerim dar,” derim hüzünle.

“Bazı kitapları satmak zor. Doğru alıcı çıkıp gelmiyor öyle hemen. Zaten az okuyan bir milletiz. Yakında hepimiz dükkânları kapatıp evden yapacağız bu işi. Kirayı çıkartmak zor.”

IMG_8713-2

Maalesef!

Kitapları kocaman poşetlere doldurup gidiyor. Bir parmağı kesilmiş gibi kalakalıyorum kapı ağzında. Avunmak için çalışmak odasındaki dolaplara koşuyorum. Kapaklarını açıp seyrediyorum. Köy okuluna gideceklerin arasına diziyorum son anda kutudan kaçırdığım birkaç kitabı. Okuma sevdasıyla büyüyen ama alma imkânı olmayan çocuklar da nasiplensin kütüphanemizden istiyoruz. Onlar, şehirde büyüyen, her istediklerini almaya muktedir ailelerin çocuklarından daha açlar okumaya. Kitap gördüklerinde gözlerinden neşeli ışıltılar saçıyorlar. Yorgan altında bir fenerin soluk parlaklığında okumaya çalışıyorlar kitaplarını odada uyuyan diğer beş kardeşi, annesi, babası uyanmasın diye.

Akşam eşimle bilgisayarda açık duran, yeni evimizin kütüphane projesini etüt ediyoruz. Birkaç sıra daha raf eklemeye karar veriyoruz.

 

Kitaplarla Vedalaşmak” üzerine 12 yorum

  1. Kitaplardan ayrılmak çok zor, haklısınız. Sade hayat uğraşımda en zorlandığım bölümlerden biri. İkinci kez okumadığım veya okumayacağımı düşündüklerimi bıraktım evlerden evlere gidişlerimde. Sonra kütüphaneye sardım. Bizim gibi akademik okuma yapmayan kitapsever, okuma aşığı insanlara kütüphaneler çok iyi ilaçlar diye düşünüyorum. Ama İstanbul’da zor elbette.

    Tedbil-i mekan ferahlığı diliyorum 😊

    Beğen

    • Hep fotoğraflarını gördüğümüz yurt dışındaki o büyüleyici kütüphanelere özlem duyuyorum. Ne yazık ki bizim kütüphane kültürümüz hiç yok. Oysa gitsek, seçsek bir kitap, oturup sessiz sakin okusak.
      Bir sürü kitabın kokusuna doyarak. Ve kitapları seven diğer güzel insanlarla tanışıp, bilgi alışverişi yapsak 🙂
      Teşekkürler, daha biraz vakit var tamamen tebdile ama biz de o ferahlığa kavuşalım hayırlısıyla istiyoruz 🙂
      Sevgilerimle,

      Liked by 1 kişi

  2. Ne güzel anlatmışsınız kitaplarla vedalaşmayı! Ben de üç yıl önce pek çok kitabı okullara, kütüphanelere göndermek zorunda kaldım. İnsanın kitaplarından ayrılması çok zor. Kütüphanelere üye oldum; ama aradığım kitapları bulamadığım çok oldu.Yer yok yeni kitap almayacağım desem de bir bakıyorum yine kitap almışım. Artık kitaplarınız başkalarına ulaşacak, okunacaklar. Bunu düşünmek bile insanın içini ferahlatıyor. Sevgiler

    Liked by 1 kişi

    • Ben de hep kitap alma isteğime ket vurmak zorunda kalıyorum. Daha bir sürü okunmamış kitap var ve benim gözüm hala yenilerinde. Vazgeçmek zorunda kaldıklarımızın diğer kitapseverlere ulaşması ise ne şetaret. Kendimi faydalı olduğumu düşünüp rahatlatıyorum. Sevgilerimle:)

      Liked by 1 kişi

  3. İnsan taşınmayı bile bu kadar güzel mi anlatır?!
    Kitaplarınızı evlat edinesim geldi 🙂
    Aynı sıkıntıların bende de olduğunu söylememe gerek yoktur herhalde. Hatta okuduğum bir kitabı Datça’da bir banka bırakışımla ilgili bir yazı kaleme almıştım ben de. Ne duygusal anlar şu dostlarla vedalar! Kurtlanmasınlar diye biz kitap kurtlarını zorlayıp dursalar da hiç gözümüzün önünden gitmesinler istiyoruz. Her yaştan dostlarımız… Her kafadan dostlarımız… Biraz ilgini esirgesen sararan, tozlanan dostlarımız… Yine de ne zaman karanlıkta kalsak ışığını esirgemeyen dostlarımız…
    Kolaylıklar dilerim.

    Beğen

    • Günaydın Özlem Hanım 🌞 Çok teşekkür ederim yorumunuza😊 Ben de Datça’da arkanızdan mahsun gözlerle bakan o kitabın hikayesini okumak isterim. Hep hayalimde, dört duvarı tavana kadar kitaplarla dolu okuma odası olan bir ev var. Şartlar maalesef el vermiyor, ama olabildiğince o dostlarımı yamacımda görmek istiyorum.
      Bugün yeni yerde ilk iş günüm. Sizin pozitif enerjinizin yansıyacağına inanıyorum. Güzel bir hafta olsun hepimize 🍀😊 Sevgilerimle.

      Liked by 1 kişi

      • Ah harika bir haber! Ilk iş günüm cümlesini okuyunca inanın içim ışıkla doldu. Işıl ışıl bir oda ve sahici gülüşlü insanlar belirdi gözümün önünde. Ne güzel yeni başlangıçlar… Çok sevindim. Mutluluklar dilerim ❤

        Beğen

      • Sonbahara yeni bir başlangıç! Çok heyecanlı. Tam da tanımladığınız gibi; ışıl ışıl bir oda ve sahici gülüşlü sıcacık insanlar 😊 teşekkürler güzel dilekleriniz için 🙏🏻😊

        Beğen

      • Ama hiç dönmediler biliyor musunuz… O kadar üzüldük ki. Hele annem… “Keşke oraya bırakmasaydım” diye kendini suçluyor hala.
        Keşke siz bulmuş olsaydınız. Ne güzel devam ederdi öykümüz. Yazarımızı da mutlu ederdik.
        Teşekkür ederim Peyman Hanım.

        Beğen

      • :((( Bakın ben de şimdi çok üzüldüm. Anneniz üzülmesin. Nerenin doğru yer olduğunu nereden bilebilirdi ki! Her yer doğru olabilirdi; halkımız daha hassas, daha duyarlı, okumaya daha meraklı olsaydı.

        Liked by 1 kişi

Yorum Yapın